top of page
Ara

Kurak Günler Hakkında

Emin Alper'in senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı Kurak Günler 9 Aralık'ta sinemalarda yerini aldı. Başrolünde Selahattin Paşalı (Emre) ve Ekin Koç (Murat) 'un bulunduğu filmde, yardımcı rollerde Selin Yeninci (Zeynep), Erol Babaoğlu (Şahin) ve Erdem Şenocak (Kemal) yer alıyor.


Festivallerde birçok eleştirmen ve izleyiciden büyük övgü almasına ve ödüllerle dönmesine rağmen, asıl çıkışını Kültür Bakanlığının filme fon verip, sanki fon bizim vergilerimizden ibaret değilmiş de özel bir fonmuş gibi, faiziyle geri istemesiyle yaptı. Fon krizi sayesinde (veya nedeniyle) hafta içi gündüz seansında kapalı gişe izledik. Üstelik tıpkı alternatif tiyatro oyunu seyrediyormuşuz gibi, büyük bir odaklanma ile izleyen izleyiciyle izlememizi sağladı.


Emin Alper, kör göze parmak politik sineması yapmasa da, her filminin zamandan bağımsız olamayacağı şekilde politik film yapan bir senarist ve yönetmen. Her bir filmini ayrı ayrı sevmekle birlikte, Tepenin Ardı benim için ayrıdır. Birçok kişi Kurak Günler için metaforlarla dolu bir film olduğunu söylese de, Tepenin Ardı kadar değildi. Hatta gerçekçi bir taşra okuması olduğunu düşünüyorum.


Kurak Günler, 6-7 Eylül, Madımak, Maraş gibi uzak ve yakın geçmişimizde yaşadığımız tüm travmalarımızı deşen politik gerilim filmi. Son yarım saatte yaşadığım gerginliği, şu yazıyı yazdığım 6 saat sonra bile sol kolumda hissediyorum.


Her oyuncu ayrı ayrı iyiydi; ancak Erdem Şenocak'tan nefret edeceğimi hiç düşünmemiştim. Ekin Koç'un dengeli oyunculuğunu ayrıca sevdim. Selin Yeninci'nin karakterinin kasabada evlenip düzene ayak uydurması hem karakterin iyi yazılması hem de iyi oyunculukla konuşulması gereken bir başka konu.


Evleri, mobilyaları, kostümleri, otomobilleri, isimleri ve masanın üstündeki, duvardaki, telefondaki fotoğrafları karakterlerin bir parçasıydı. Özenle çalışıldığı belli.


Filmden bir tane bile müzik aklımda kalmamışken filmin en iyi yanı (en iyi yanlarından biri) müzik ve sesti. Belki de müziği iyi yapan da buydu, sessizce filme işlemesi.


Filmin Orta Anadolu'da geçtiği coğrafi olarak belli; ama hangi şehir olduğuna dair kesin bir bilgi yok. Kimse bir ilden bahsetmiyor, bankta Büyükşehir yazısı var; ama il ismi yok. Ancak araç plakaları 38. Keşke Kayseri'yi doğrudan işaret eden bir bilgi olmasaydı. 82, isterse 83 çok daha şık olurdu.


Hikayesi ayrı, oyunculuğu ayrı, müziği ayrı, sinemasal bakış açıcı ayrı.


Filmin hikayesinin birçok ülkenin taşrasında yaşandığını düşünüyorum; ama filmin çok yerel olduğunu da düşünüyorum. Türkiye'de yaşamayan, Türkiyeli olmayan yabancıların fikirlerini çok merak ediyorum.


Biliyor musunuz bilmiyorum; ama avlanma Avrupa'nın birçok ülkesinde yasak ve Avrupalı av severler Türkiye'ye av turizmine geliyor. Türkiye, çöp ithalatı ve birçok konuda olduğu gibi avcılıkta da Avrupa'nın çöplüğü.


Filmin afişinde gördüğümüz, filmin en büyük metaforu obruklar, ülkemizin kurak iklimlerin hep yaşanan, iklim değişikliği ile birlikte daha sıklıkla gördüğümüz coğrafi sonuçlar. Obruk, yeraltı sularının çekilmesi ve bu nedenle boşluklar olmasıyla toprakta oluşan büyük göçükler. Bu göçükler tarımsal alanlarda olduğu gibi tarımsal alanlara yakın yerleşimlerde yani köy ve kasabalarda da oluyor. Geçtiğimiz sene Tuz Gölü'nde susuzluk nedeniyle suya ulaşamadığı için ölen bebek flamingoları hatırlarsınız. Toprağımız kuru, toprağımız sağlıksız. Su krizinin temel nedeni evlerimizde kullandığımız su değil; tarımsal faaliyetlerimizden kullandığımız su. "Konya'da mısırın ne işi var?" diye sorduğumuzda, obrukları çözebileceğimizi biliyorduk; hâlâ biliyoruz. İçme suyumuz için yeraltı sularını rahat bırakmamız, devletlerin şirketlerle bir olup yükselttiği endüstriyel tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden vazgeçip tarım desteklerini ekolojik tarıma aktarmamız, toprağımızı iyileştirmemiz gerekiyor. İşte o zaman obruklar olmayacak. Metaforsa, işte burası metafor.



Sevgiler,

Utku

Comments


bottom of page