Bir süre ara vermiş olduğumuz rotalarımıza müzeleri önceliklendirme planımızla başlıyoruz. İlk durağımız İstanbul Arkeoloji Müzeleri.
Türkiye’nin ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin koleksiyonlarında imparatorluk topraklarından getirilen, çeşitli kültürlere ait bir milyona yakın eser bulunuyor.
1899 yılında ilk kısmı açılan müzenin kurucusu Osman Hamdi Bey.
Giriş ücreti yetişkinler için 100 TL; fakat biz Müze Kart almayı tercih ettik. Müze kart kişi başı fiyatı 60 TL ve hemen gişeden yalnızca kimliğinizle veya internetten birkaç dakika içinde çıkartabiliyorsunuz.
Gezimize Arkaik Dönem eserleri ile başlıyoruz. Odalar peşi sıra Anadolu-Pers Dönemi, Klasik Dönem, Helenistik Dönem, Roma İmparatorluk Dönemi olarak ayrılmış. Her bölümde ilgili tarihe ait arkeoloji kazılarında bulunmuş eserler var. Eserlerin büyük çoğunluğunun Aydın'da bulunduğunu fark ediyoruz ve hemen yaz dönemine Aydın rota planı yapmaya başlıyoruz.
8-10 kadar odayı gezdikten sonra üst kata çıkmadan ufak bir mola ihtiyacı duyup müzenin kafesine gidiyoruz. Fakat maalesef sadece karton bardakta servis verdikleri için orayı boykot edip müze dışına çıkıyoruz. Ayrıca çoğunluğu antik kentler hakkında kitaplardan oluşan kitap satışı rafının çok yetersiz olduğunu da eklemeliyiz.
Moladan sonra nasılsa Müze Kartımız var rahat rahat geri girer kaldığımız yerden müze gezimize devam ederiz diye düşünmüş olsak da meğer çıkış yaptıktan sonra 3 saat içinde tekrardan giriş yapamayacağımızı öğreniyoruz.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne tekrar gidip, gezip, detaylı yazımızı paylaşacağız. :)
Gülhane Parkı'nı gezmeye koyuluyoruz.
Yeşil İstanbul (İBB) katkılarıyla Gülhane Parkı'nda yaşanan ünlü anıları yani Gülhane Parkı Alfabesini okuyarak parkı geziyoruz. Nazım Hikmet'in şiirinden Harf Devrimi'ne birçok Gülhane Parkı anısını tabelalarda paylaşmış olmalarını çok sevdik.
Parkta çimenleri korumak için kullandıkları renkli plastik çitleri (fileleri) hiç sevmedik. Plastik ham maddesi de renkleri de kötü görünüyordu.
Ayrıca çeşitliliğin olduğu Gülhane Parkı'na bitki ve kuşlar hakkında küçük tanıtıcı tabelalar da koysalardı, çok iyi olurdu.
Gülhane Parkı'nın içinde bulunan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'ni ziyaret ediyoruz.
Çok müze gezdik, iyisiyle kötüsüyle ama hiç bu kadar kötüsünü görmemiştik.
Ne bilim vardı ne de teknoloji. Çalışmaları göstermekten, bilgi vermektense, İslamiyet'in içinde de bilim ve teknoloji olduğunu kanıtlamak için hazırlandığı çok belli bir müze; ancak ikna edici değil. Bizden önceki ve sonraki ziyaretçilerin de anlamadığı ortadaydı.
Yerleştirmeler ve konu anlatımı çok zayıftı.
İslamiyet'e de, bilime de, teknolojiye de, müzeciliğe de ayıp edilmiş.
Müzeden sinirle ayrılıp parkı yürüyerek tamamlıyoruz.
Parktan çıkıp yürürken kendimizi Sirkeci Garı'nda buluyoruz.
Gelmişken garın içinde bulunan İstanbul Demiryolu Müzesi'ni gezmeyi ihmal etmiyoruz. Tren parçaları, eski tabelalar, personel kimlikleri, üniformaları, gazete yazıları derken, küçük ama detaylı ve derli toplu bir müzeyle karşılaşıyoruz.
Giriş ücretsiz.
Müze o kadar iyi geliyor ki bir "oh be! iyi geldi" diyerek rotamızı sonlandırıyoruz.
Sevgiler,
Utku&Yasemin
Kommentare